08 Nisan 2008

OHH BEE!

Artık yetti...kendi sorunlarımızı kendimiz bile doğru düzgün tartışamazken, tutup birde AB, Avrupa basını da kendilerince (!) tartışmaya katılıyor. Ve ne yazık ki, müthiş medyamız onlara haddinden fazla değer verip, onların yorumlarını ekrana, gazete manşetlerine getiriyor. Bense kendi adıma ne zamandır yapmak isteyip de yapamadığımı, Türkiye' de olup bitenin gayet taraflı bir şekilde anlatıldığı, The Economist' in 5 Nisan sayısındaki 3-4 makaleye cevap yazarak yapmış oldum. Editoryal anlamda bir şey değişirmi bilmem, ama içim rahatladı! The Economist'in her sayısında muhakkak bir makale Türkiye hakkında, dergiyi www.economist.com adresinden de okuyabilirsiniz.

24 Mart 2008

Neyzen Tevfik' ten...

Be Hey Dürzü

Ne ararsin TANRI ile aramda!...
Sen kimsin ki orucumu sorarsin?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Basi açiga niye türban sorarsin?
Raki, sarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararim, içerim.
Ikimiz de gelsek kildan köprüye,
Ben dürüstsem sarhosken de geçerim
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatip kalkip ATATÜRK'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soguyacak bu millet
Isgaldeki hali sakin unutma.
ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çikardin amma
Baban kimdi bilemezdin serefsiz.

22 Şubat 2008

3 film birden

Televizyon programı ismi gibi oldu. Herneyse amacım yakın zamanda izlediğim 3 filmi sizlere tanıtmak. İlki "Atonement", Ian McEwan' ın aynı adlı romanından uyarlanmış, başrolünde Keira Knightley' in rol aldığı film, her ne kadar aksiyon olmasa da müthiş kurgusuyla insanı ekrana bağlıyor. Konudan bahsetmek istemediğimden diğer filme, "3:10 to Yuma" ' ya geçmek istiyorum. Bilenler bilir, bu film aslında orjinalinin reprodüksiyonu ve başrolleri Russell Crowe ve Christian Bale paylaşıyor. İlginç olan Western film sevmem, o yüzden eskiden pazar sabahları da pek çekici gelmezdi bana (TRT sağolsun)...eminim Western film seven pek kadın da yoktur. Ama bütün o vahşi batı önyargısından ve filmde ki kadın oyuncu azlığını bir kenara bırakırsak, kendini merakla izlettiren bir film. Üçüncüsü ve beni en etkileyeni ise "Persepolis". Persepolis aslında bir çizgi animasyon. Konusu İran devrimi ve film özellikle İranlı bir küçük kızın - daha sonra genç kızın- gözünden anlatılıyor. Özellikle şu günlerde izlenmesi tavsiye olunur. "Özgür" bir ülke nasıl daha fazla "özgürlük" isterken, aslında özgürlüğün ö' sünün bile geçmediği bir hale gelebiliyor öğrenmek isterseniz, izleyin! Son olarak 3 filmin de farklı dallarda, Oscar adayı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim...

14 Şubat 2008

Af buyrun!

Yine uzun zaman oldu ve ben yine hiç bir şey yapmadım. İhmalkarlığın tüm yönlerini barındıran ve suçluluk duymayan ben, blog oluşturup, heyecanla yazmaya başlayıp, sonra ihmal etmeye başlamamdan dolayı büyük suçluluk duyuyorum. Neyse uzatmayayım, pişmanım :( Ama en kısa zamanda "resimleri için tıklayınız" gazeteciliği ile geri döneceğim :) .

28 Aralık 2007

Venedik

01 Aralık 2007

Mongolian BBQ

Diğer deyişle Moğol restoranı, bir arkadaşın tavsiyesi ile kendisi ve diğer arkadaşlarımız ile geçen cumartesi denediğimiz mekan. Konsept; et (kırmızı, beyaz ve deniz mahsülleri) ve sebzelerin çiğ bir şekilde bulunduğu bir açık büfeden - baharat ve yağlar da büfede yer alıyor - müşterinin kendi damak tadına göre doldurduğu kaseyi aşçılara vermesi, ve sizin oluşturduğunuz yemeğin pişip önünüze gelmesi. Bu arada yemeğiniz, restoranın oturma bölümünde yani müşterilerin gözü önünde ve büyük bir sac üstünde pişiyor. Bunun örneklerinin dünyada yer aldığını biliyordum ama Malta' da olabileceği aklıma gelmezdi. Nitekim, denedik ve çok beğendik. En güzel yanı değişik tatlar deneyebilmek için önünüzde sınırsız seçenek olması. Zaten restoranın tavsiyesi farklı tatlar deneyebilmeniz için kasenizi az doldurmanız ve sonraki seferler için midenizde yer bırakmanız. Ayrıca öğrendik ki bu bir restoranlar zinciri ve zincirin bir kaç halkasıda Türkiye' de. Denemek isteyenlere işte adres: http://www.gomongo.com.tr/